Kampçılıkta Yaşanan Sorunlar

DoğaDostu

Yeni Üye
Merhaba arkadaşlar kamp alanların da nasıl sorunlarla karşılaşıyorsunuz.
Burdan herkez yaza bilir. Benim en çok karşılaştıklarım çöp sorunu ve misafir seymeyen yerliler.
 
Son düzenleme:
çöp çok büyük sıkıntı. sırf tavukçu tayfanın çöpleri değil, çevredeki köylülerin tarım atıklarını, inşaat molozlarını rastgele atması insanın psikolojisini bozuyor. tabi bir de imar barışı ve ormanlık alanlara verilen 4c midir nedir, o yüzden mantar gibi yapılaşmanın çoğalması da asap bozucu bir başka husus. çöp demişken, özellikle kıyı bölgelerinin yerlileri sote yerlere içki içmeye gidiyorlar. yiyip içiyor, arabasıyla geldiği halde çöpü götürüp çöp kutusuna atmıyor, getirdiği gibi bırakıp gidiyor. güzelim koylar, ormanlık alanlar leş gibi. şu memleket yunan'ın, italyan'ın elinde olsa tanıyamazdınız.

taş ve mermer ocaklarını unuttum. o da üzücü bir başka konu.

Balıkesir, Edremit körfezinin insanları biraz cins (Küçükkuyu-Burhaniye arasındaki bölge). Yerlileri çok kaba ve saygısız insanlar. O bölge dışında insanlar genellikle uyumlu, toleranslı ve güleryüzlü.
 
Ben likya yolunu yürüdügümde görmüştüm.
Alınca Gavurağılı yolunun üzerinde mermer ocakları vardı. Gittiğim koylarda plastikler vardı. Bir yeri temizlemişdik ama şimdi yine aynıdır.
 
Kamp yaptığım yerlerde -en insansız alanları seçmeme rağmen- en büyük sorunlardan biri bence de kirlilik. Buna sebebiyet veren de ya civar bölgelerden gelen piknikçiler ya da o bölgenin alkol alan yerlileri. İnsanlar çok bilinçsiz, dahası kimsenin umurunda değil oraya tekrar gelip oturduğu halde çöp yığını bırakmak. Bu durumu nasıl sindirebiliyorlar, anlamıyorum.

şu memleket yunan'ın, italyan'ın elinde olsa tanıyamazdınız.

Geçtiğimiz yaz Dalyan-Sülüngür Gölü çevresinde bir gece kamp yapmış ve saatlerce çöp toplamıştım. Çoğu da alkol şişeleri ve paketli tavukların köpük tabaklarıydı. Halbuki 20 metre ötede bir sürü çöp konteyneri vardı. Adamlar yiyip içip, pisliğini de o güzelim doğaya saçıp gitmiş. Neyse yanımda yabancı plakalı bir araç durup içinden Alman bir aile indi. Yanlarında getirdiği paketli ürünleri göle karşı yemeye başladılar. Çıkan bir rüzgarda gençlerin birinin elinden paket göle doğru uçmaya başladı. Çocuğun nasıl bir koşuşu vardı, anlatamam. Yakalayıp çöpe attı kağıdı. Bizim insanımız ile onlardaki doğaya karşı sorumluluk bilincini kıyaslayamam bile. Bir tarafta kendi vatanına ihanet eden güruh, bir tarafta yabancı bir ülkede olmasına rağmen bu uyanık bilinç.
 
Bir kere Yunanistan'a gitmiştim. Her yer pırıl pırıl, yerde bir tane çöp göremezsiniz. Burada çöpü toprağa gübre atar gibi bırakıyorlar. Yani yaptıkları iş onlara kadar o doğal geliyor ki, bunun yanlış olduğunun farkında değiller. Onlar için doğa, çöpleri öğüten, yok eden bir makine. Ege ve Akdeniz'de ben de gözlemledim, doğaya çöp atanlar çoğunlukla bölgenin yerlileri. Biz gidince bakmaya doyamıyoruz, onlar için o güzellikler bir şey ifade etmiyor.
 
Hafta sonu kamptaydım. Sadece 1 günüm olduğu, milli park girişleri pandemi nedeniyle kapalı olduğu ve kamp yüküyle uzunca yürüyecek zamanım olmadığı için Ankara Bolu sınırında bulunan ücretli bir kamp alanını tercih ettim. Amacım hafta sonu bir günlüğüne de olsa şehirden uzaklaşıp kafa dinlemekti. Gitmez olaydım. Aslında kamp alanına varır varmaz karşıma çıkan araç kalabalığından başıma gelecekleri sezdim. Ancak 130 km yol geldiğim için farklı alternatif üretmekle uğraşmadım. Çadır için ayrılmış alanlar ayrı kalabalık, karavan alanları yine öyle. Bereket hava berbattı da piknik alanı boştu. Neyse uygun gördüğüm bir yere çadırımı kurdum. Bir kaç meraklı arkadaş hoş geldin Ankakamp tan mısınız falan dedi. Dedim ki ben bağımsızım.
Şimdi bu arkadaşlar grup olarak gelmişler. Eğlenmek gayesindeler, anlıyorum. Havanın gerçekten kötü olmasına güvenerek (yağışlı ve gece saatlerinde sıfırın altında sıcaklık vardı) erkenden çadırlarına çekileceklerini düşündüm. Ancak öğleden sonra başlayan müzik,oyunlar, alkol ve yaptıkları gürültü gece saat 3 gibi ancak hafifledi. Mekan kendilerine aitmişcesine kafa dinleme düşüncemin içine ettiler. Ya ben de alkol aldım ama ağzımla. Bu arkadaşlar ise pek muvaffak olamadılar ağızla içme konusunda.
Diğer bir husus ise, hem bu başlık hem de benim yaşadığım tatsızlık özelinde, ateş yakma konusu. Kamplarda prensip olarak ateş yakmıyor, yakılmasını da doğru bulmuyorum. Doğaya, belki plastik atık bırakmak kadar olmasa da, ciddi hasar veriyor. Yalnızca tamamen keyif amaçlı bir kampsa, hava soğuksa ve zeminde önceden yakılmış bir ateş yeri varsa ateş yakarım. Yine yukarıdaki arkadaşlar 24 saat boyunca ateş yakarak tüm gün mis gibi ormanın ortasında duman solumamı sağladılar sağolsunlar.
Sonuç;
Kampçılıktaki sorunlardan birisi de ateş yakmaktır. Bir diğeri de kendini bilmeyenlere denk gelmektir.
Konunun sonu nereye çıkıyor: Az insan, az sorun.
 
Son düzenleme:
Şimdi bu arkadaşlar grup olarak gelmişler. Eğlenmek gayesindeler, anlıyorum.
Kamp grubu görünce hiç istemediğim bir anım canlandı.

İki yıl önce bir arkadaşın ısrarı üzerine büyük kamp gruplarından birinin organize ettiği Düzce kampına gitmiştim. "Gel, çok eğlenceli olacak, rafting yapacağız ve daha bir sürü aktiviteler..." falan derken tamam deme gafletinde bulundum. Hayatımda verdiğim bir karardan ötürü bu kadar pişman olduğumu hatırlamıyorum.

Çadırımı kurdum, zaten o kadar kalabalık ki herkes dip dibe. Dakika bir gol bir, yanı başımızda bir ateş yakıldı. Rüzgarın savurduğu korlar henüz yeni aldığım, ilk kez kurduğum çadırı yakıyordu. Çadırı bile toplamadan en tenha yere kaçtım. Saatler ilerledikçe çevrem yine çadır doldu, neyse ki bunlar ateş yakmadı.

Benim ve hatta kampa tüm gelenlerin canını en sıkan olay da aşırı terbiyesiz, saygısız 8-10 kişilik bir grubun varlığıydı. Abartısız söylüyorum, sabahın ilk ışıklarına kadar içip, hayrkırarak konuşup, ağızlarından küfür eksik olmadı. Ne etkinlik sahipleri ne misafirler ne de kamp alanı sahiplerinin uyarılarına kulak astılar. Zaten kimse de pek ses çıkaramadı. Sabah uyanınca -tabii uyuduysam- resmen kaçarak uzaklaştım oradan. Sonradan öğrendik ki aldıkları sadece alkol değilmiş.

300 km yol gittiğime mi yanayım, böyle rezil olmak için ekstra para ödediğime mi, çöken psikolojime mi bilemedim.
 
Dün Adrasan'da denize girdim, Mayıs ayı olmasına rağmen hem deniz hem de sahil pislikten geçilmiyordu. Midem bulanarak, sigara izmaritleriyle, çeşitli pisliklerle dolu bir denizde yüzdüm. Korona virüs öncesi çevre bu kadar pis değildi, şimdi inadına mı pisletiyorlar, nedir çözemedim, en ücra koylarda bile pislik korkunç boyutlarda. Yani kısacası, arabayla ulaşım sağlanan her yeri tavuk ambalajları, pet şişeler, maskeler ve çeşitli çöpler kuşatmış durumda.
 
arabayla ulaşım sağlanan her yeri tavuk ambalajları, pet
Şu tavuk ambalajı mıdır köpüğü müdür her ne lanetse doğanın başına ciddi bir bela. Hayır anlamadığım en çok doğaya bırakılan çöpü bu tavuk zımbırtısı oluşturuyor. Sanki insanlar diğer çöplerini (yani bir kısmını) alıyor da, tavuk ambalajını özellikle bırakıyor gibiler.
 
Mars'taki robota komuta edecek, fotoğraf alacak, mineral analizi yaptıracak teknoloji var, ancak doğada 1 yılda çözünecek, hatta toprağa faydası olacak bir ambalaj geliştiremediler ya, hayret ediyorum.
 
Plastik poşetleri çıkaran adamın kızı çıkmıştı televizyona, babam bu poşetleri insanlar kolay taşısınlar, tekrar tekrar kullansınlar, ağaçlar kesilmesin çevre kirliliği olmasın diye üretmişti demişti. Yazık adama.
 
Kamp grubu görünce hiç istemediğim bir anım canlandı.

İki yıl önce bir arkadaşın ısrarı üzerine büyük kamp gruplarından birinin organize ettiği Düzce kampına gitmiştim. "Gel, çok eğlenceli olacak, rafting yapacağız ve daha bir sürü aktiviteler..." falan derken tamam deme gafletinde bulundum. Hayatımda verdiğim bir karardan ötürü bu kadar pişman olduğumu hatırlamıyorum.

Çadırımı kurdum, zaten o kadar kalabalık ki herkes dip dibe. Dakika bir gol bir, yanı başımızda bir ateş yakıldı. Rüzgarın savurduğu korlar henüz yeni aldığım, ilk kez kurduğum çadırı yakıyordu. Çadırı bile toplamadan en tenha yere kaçtım. Saatler ilerledikçe çevrem yine çadır doldu, neyse ki bunlar ateş yakmadı.

Benim ve hatta kampa tüm gelenlerin canını en sıkan olay da aşırı terbiyesiz, saygısız 8-10 kişilik bir grubun varlığıydı. Abartısız söylüyorum, sabahın ilk ışıklarına kadar içip, hayrkırarak konuşup, ağızlarından küfür eksik olmadı. Ne etkinlik sahipleri ne misafirler ne de kamp alanı sahiplerinin uyarılarına kulak astılar. Zaten kimse de pek ses çıkaramadı. Sabah uyanınca -tabii uyuduysam- resmen kaçarak uzaklaştım oradan. Sonradan öğrendik ki aldıkları sadece alkol değilmiş.

300 km yol gittiğime mi yanayım, böyle rezil olmak için ekstra para ödediğime mi, çöken psikolojime mi bilemedim.
Tatsız bir tecrübe olmuş bence. Tamamen eğlenme amaçlı doğaya giden kamp gruplarından uzak durmak lazımmış demekki. Daha çok tecrübe öğreneceğim sanırım buradan
 
Ben bir kere gece konaklayıp gündüz kahvaltı yapıp toparlanan bir gruba denk geldim. Malzemelerini topladılar bir güzel. Çöpler poşetlere kondu. İçimden ne kadar saygılılar derken çöpleri poşetlerinde kamp alanında bırakıp gittiler çok şaşırdım. O kadar doğal davrandılar ki, sanki o çöp oraya aitmiş gibi bıraktılar. Kötü niyetlerinden yaptıklarını sanmıyorum, o çöpü oradan alacak biri olmadığını idrak edemediler. Anaokulunda başlayarak, üniversiteye hatta hayat boyu bu konuda eğitim verilmeli.
 
Benim yaşadığım sorunlardan bir tanesi şu. İlk kez kampa gelen, huyunu suyunu bilmediğim insanın sızlanıp durması. Tabi bunun haricinde gürültü de sorun olabiliyor. Kirlilik felaket boyutlara ulaşmış durumda. En ücra köşelerde dahi çöplere rastlamak mümkün.
 
"insan" bazlı şöyle bir orantısızlık oluşuyor; kamp alanlarında bazıları çok dağıtıyor huzur bulamıyorsun, bazıları ise soğuk yüzlü oluyor kaynaşamayarak sıkılabiliyorsun.
bireysel seyahatlerimde bizatihi yerlilerden yana sıkıntı yaşamadım ama bu kişiler hayati tehlike arz ediyorlar. yürüyüşlerde ve kamplarda karşılaştığım kişilerin sıklıkla isyan ettikleri olgu yerliler.
dipçe: sakarya sülüklü göl kamp organizasyonunu av tüfekli herifler basıp sabaha kadar rahatsızlık vermişlerdi.

bir örnek vermek isterim; alman çiftin bisiklet turunun türkiye ayağı misafirperverlik kisvesi altında taciz edilerek geçti, irana vardıklarında misafirperverliğin taciz edilmeden ne güzel yapıldığına tanık oldular. bizler had hukuk bilmekte güçlük çekiyoruz.
dipçe: cinsel taciz algılanmasın, sürekli darlamak huzur vermemek anlamında söyledim.

burada kamp yapmak yasak diyen tiplerde büyük sorun; yüklenmişsin çantanı çadırını onlarca km yol yürüyerek yıpranmışsın, tam istirahate geçiş yapacaksın "dur yolcu" burada kamp yasak diyen biri beliriyor. sırası mı be kardeşim diyorsun ama genelde meşrulukları devletin bir birimine dayanıyor.

başı boş köpeklerden bahsedildiğini okudum; benim köpek korkum yok ne hikmetse köpeklerde bana saldırmıyor anlaşıp gidiyoruz.
 
Geri
Üst