Uludağ'da iki kere ayı ile karşılaştım. Karşılaştım dediysem öyle yüzyüze değil.
İlkinde çok yorgundum, kışın haftaiçi Çobankaya'da kamp kurdum. Normalde ağaçlık yerde kamp kurmaktan kaçınırım. Bir iki saat daha yürüsem daha yüksekte ağaçsız bir alanda kamp kurabilirdim. Neyse..
Gece, kapkaranlık, yılın ilk karı düşüyor. Çadırı kurup girdim içine, bir saat kadar yemek vs oyalandım. Keyfim o kadar yerinde ki ayı mayı aklıma gelmiyor. Neyse yemekten çaydan sonra hareketsiz durunca üşümeye başladım ve tulumun içine girdim.
Uykuya daldım ve allak bullak bir şekilde uyandım. Tulum ayağa kalktı ve ben yuvarlandım. Ama öyle yorgunum ki bir anlam veremeyip tekrar daldım uykuya.
Bir iki saat sonra kendiliğimden uyandım. Dışarıdan ses geliyor. Dinlemeye başlayınca tok bir ayak sesi. Hayvan sen gel yaklaş yaklaş çadırın etrafında dön... Burnuyla başladı çadırı koklamaya. Kafayı çadırın altına sokuyor bu esnada çadır havalanıyor ve tulumla yuvarlanıyorum. Şoka girdim tabi.. fermuarı açıcam elim ayağım dolaştı. Oğlum, höst möst diyorum ama nafile... Çadır tek kat olduğu için içeri giremiyor (tabi pençe sallasa çadırı da bağırsakları da ele alıcam)
Bir şekilde tulumdan kurtuldum. Elime tencere ve kapağını alıp çat çat birbirine vurmaya başladım. Bir taraftan bunu yapıyorum, diğer taraftan fermuarı açıp kapıyorum.. derken hayvan uzaklaştı. Metalik sesler bu hayvanları ürkütürmüş. Alışkın olmadığı sesler ya.... Bir saat kadar çadırdan çıkmadım. Ses dinledim. Baktım gelen giden yok çadırı içindeki malzemelerle bohça gibi yapıp aldım sırtıma asfalta çıkıp otellere doğru koşar adım yürüdüm.
Açıkta yemek bırakmamıştım. Ayrıca yorgun olduğum için yemek de pişirmedim. Kahvaltı gibi hafif birşeyler yiyip kaldırdım. Eğer bal, balık konservesi gibi şeyler açıkta olsaydı muhtemelen çadırı pençesiyle yırtar içeri girmeye çalışırdı.
İkinci olay da gene Uludağ çevresinde oldu. Uludağdan İnegöl yönüne yürüyorum. Gece çok geç saate kaldım ve bir türlü kamp yeri beğenmeye beğenmeye ilerledim. Sabaha karşı 2-3 sıralarında artık yağmur başladı. Çadırı kuracak düz zemin olmadığı için, tam da ağaçların başladığı irtifada çadırı bivak gibi yapıp içine girdim uzandım. Bir iki saat geçti.. yağmur hafifledi fakat gün doğmadan içinden çıkmak istemedim. O arada bunları düşünürken bir ayı böğürtüsü koptu. Mesafeyi tahmin etmeye çalışırken hayvan tekrar böğürdü... 20 -30 saniyede bir bağırıyor. Mesafeyi anlayamıyorum ama ben diyim 300 sen de 1000 metre.. dağ olduğu için yankı yapıyor. Bu sefer ilkinden daha fazla korktum. En yakın karayolu kuş uçuşu 8-10 km mesafede. Telefon çekmiyor. Hayvan bir şekilde bana yaklaşıp saldırsa ayvayı yedim. Neyse ki kokumu almadığından olsa gerek sabaha kadar üçbuçuk atsam da gelmedi. Muhtemelen çiftleşme ile alakalı bir bağırtıydı.
Bunlar gün ışıyınca çektiğim fotoğraflar.
Benim tecrübe ettiğim bu hayvanlar ormanda takılıyor. Yükseklerde, 2000 metre üstünde ağaçsız bölgede hiç rastlamadım. Ormanda ayı ile karşılaşmak, ayıların kamp alanına gelmesi olası. Uludağ'daki hayvanlar insan sesine, kokusuna alışık. Karadenizdekiler kadar vahşi ve yırtıcı değiller. Bu arada Karadenizdekiler 3000 3500 metre civarlarında görülüyormuş.