Tek Başına Doğa Faaliyetinde Dikkat Edilmesi Gerekenler

North Face

Yeni Üye
Merhaba Sevgili Doğa Aşıkları ;

2016 Kış sezonunu kapatmaya sayılı günler kala son bir faaliyet gerçekleştireyim dedim.Haftalarca hava şartlarını takip edip işlerimi ayarladıktan sonra hedeflediğim 2050 mt yükselikteki bi bölgeye ilk defa yapacağım faaliyet için günlerce yanıma bana eşlik edecek birini aramama rağmen bulamadım.Sırf birini bulamadım diye bu hedefimden vazgeçmeyecektim.Sonunda tek başıma çıkmaya karar verdim.Daha önce kış aylarında ormanlık bi bölgede hiç tek başıma faaliyet yapmamıştım.Keşkede yapmasaydım..

18 Mart Cuma günü sabah saat 10.15 te yürüyüşe başladım.Rotam gidiş dönüş 24 km, kar kalınlığı 1750 mt den sonra 70 cm ye kadar ulaştı fakat donmuş kar olduğundan kısmen rahat ilerledim diyebilirim.Tek başıma faaliyet yaparken tek korkum vahşi hayvan saldırısıdır.Çünkü kış ayında ve özellikle ayıların uyandığı, çoğu hayvanın aç olduğu bu aylarda hayvanlar daha saldırgan olabilir.Zirveye ulaşmama son 5 km kala bi kurt ile göz göze geldim ağaçların arasından bana bakıyordu.Ne yapacağımı şaşırdım ve hemen harekete geçtim, ben hareketlenince oda ters istikamette koşmaya başladı.Korkarakta olsa arkama bakmadan bi 100 mt kadar hızlı adımlarla yürüdüm.Daha sonra çok yorulmama rağmen baş yukarı 200 mt kadarda koştum ve artık bitmiştim açık bi yere oturdum ve hemen hızlıca bi kaç kuru ot ve çöple duman çıkartacak kadar bi ateş yaktım.Biraz dinlendikten sonra düşündüm aşağı insem acaba tekrar karşıma çıkarmıydı diye.Nihayetinde zirveye doğru devam etmeye karar verdim.Zirveye ulaştığımda rüzgarından etkisi ile hava sıcaklığı -7, - 8 derecelerde hissetirmesine rağmen 1 saat zirvede kaldım.

Yol boyunca gelirken kar üzerinde benden başka hiç insan ayak izi olmadığı için diğer izleri incelemiştim.Hangi hayvanlara ait olabileceğini (Kurt, domuz, tilki ) az çok biliyordum.Benim asıl görmekten çekindiğim ve asla karşılaşmak istemediğim tek hayvan ayı idi.Zirvede her yer çok rahat göründüğü için geldiğim rotayı görüyordum.Fakat dönüş rotamı hem biraz daha kısaltmak hemde hayvanlardan sakınmak için değiştirmek istedim fakat ne yaparsam yapayım mecburen sık ormanlık alana girmek zorunda kalıyordum.Ve sonunda tekrar geldiğim rotadan kendi ayak izlerimin olduğu yerden tekrar dönmeye karar verdim.

Dönüşte 1650 mt civarına indiğimde artık sık orman arkamda kalmıştı dere kenarı rotamın 50 mt kadar yanından geçiyordu.Birazda olsun rahatladım derken açıklık bir alanda benim geldiğim ayak izini paralel geçmiş ayı izleri gördüm, halbuki gelirken aynı yerin çok yakınında fotoğraf çekme için durmuştum ve o izler asla yoktu buna emindim.Tahminimce ayı dere tarafına doğru gitmiş.Bunu gördüğümde baş aşağıda olması hasebi ile abartmıyorum 1 km koşmuşumdur.Çünkü ayının yakınlarda olma ihtimali yüksekti.Neyseki karşılaşmadım.

Bu kadar uzunca niye mi anlattım ? Siz siz olun özellikle kış aylarında ve özelliklede ormanlık bölgelere tek başınıza, herhangi bi tedbir olmadan ( silah vb. tedbir araçları ) kesinlikle çıkmayın.Bu falliyetten zevk aldımmı hayır zerre kadar zevk almadım.Çünkü vahşi hayvan saldırısını düşünmekten, ne doğanın güzelliğini görebildim nede tek başıma yaptığım ve kendimce bir ilk ve başarı saydığım bu faaliyetten hiç tad alamadım, sevincimi yaşayamadım.

Bazılarınız çok korkaksın veya abartmışsın diyebilirsiniz.Fakat gittiğim bölgeye, her sene düzenli kalabalık ekipler tırmanış faaliyetleri düzenleniyor, yaz aylarında ise yamaç paraşütü yapılıyor.Zor bi rota sayılmaz ama tek başına ve yer yer 70 cm yi geçen kar kalınlığında gayet zordu.Bundan sonra kesinlikle tek başıma ve tedbirsiz bu tarz tırmanışlar yapmayacağım, bunun asıl sebebi korkudan ziyade yaptığım faaliyetten zevk alamamam dır.


Doğadan yalnızken insanın başına gelebilecek şeylerden sadece birisi buydu.Kayıp düşmeniz, ayağınızı burkmanız, kramp girmesi vb. sorunlarla karşılaştığınızda size yardım edecek kimse yoktur.Bu ve benzeri bütün riskleri göze alarak tek başınıza faaliyet yapabilirsiniz.
 
Ucuz atlatmışsınız. Vahşi hayvan saldırıları ülkemizde çok sıklıkla görünmese de benimde en fazla çekindiğim konulardan biridir. Ayı saldırısı en kötü senaryoların başında bence. Yaz aylarında yılan sokmasından çekinsemde en azından bu ayaksız hayvandan kaçarım diye düşünüyorum. Hatta yakalamak ve yemek ayrı bir deneyim olabilir :) Ayı saldırısı karşısında pratikte yapabileceğiniz pek birşey yok. Ağaca çıksanız o da tırmanabilir, yüzebilir, ani ataklarda atlar kadar hızlı koşabilir.

Yurtdışında ayılardan korunmak için bazı spreyler satılsa da ne kadar caydırıcı olur pek güvenemiyorum açıkcası. Silah vb. Tedbir araçlarını da ülkemiz yasaları ve şartlarıyla taşımak malum biraz zor bir iş. En azından tabancalardan bahsediyorum. Tüfek vb. Taşıyalım desek sürekli hafifletmeye çalıştığımız ekipman listesine birde 4 kg' ilk tüfek eklenirse o da ayrı dert.

Ayı saldırıları karşısında sürekli önerilen, gezinti sırasında sürekli ses çıkartarak ilerlemek hatta çantanıza çan vs. Asmak, ani bir karşılaşmada panik yapmadan kendinizi büyük göstermek (montunuzu vs. Yukarı kaldırarak, birden fazla kişiyseniz birbirinize yaklaşarak), ve yavaş hareketlerle oradan uzaklaşmak.

Yanınızda silah olsa dahi, kanınız adrenalin dolu iken hızlı bir şekilde nişan alıp ölümcül bir atış yapmakta ayrı bir ustalık ister. Eğer vuramaz ya da yaralarsanız hayvan kendini tehdit altında hissedeceğinden o zaman ne yapar orasını kimse bilemez.

Normalde ayılar çekingen hayvanlar olsalar da örnek Bursa-Karacabey'de bulunan rehabilitasyon merkezindeki ayılar doğaya salındıklarında insanları tanıdıkları için çekingenlikleri falan kalmayabiliyor. Özellikle bunlar insanlardan çekinmediklerinden gece kamp alanınıza kadar gelebilir. Mutlaka kamp yaparken yiyeceklerinizi kamp alanından en az 30 metre ve rüzgarı arkanıza alarak asın. Bu sadece ayılar için değil tüm yaban hayvanlarını kendinizden uzak tutmak için gerekli birşey.

Bazıları kamp alanının etrafına idrar yapmayı önerse de bilimsel açıdan herhangi kanıtlanmışlığı yok.
 
Bence hiç pişman olmayın, benzer korku ve heyecanları ben de yaşadım... o an kendime kızıp burada ne işim var dediğim de oldu, ama kazasız belasız atlatıp bilgisayar karşısına geçince akılda güzel hatıralar olarak kalacağına eminim.

Bu arada nerede oldu bu faaliyet?
 
bursa civarındaki ayılar çok agresif değil, fakat düzceden başlayarak tüm kuzey karadenizin ayıları için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. tedbirli olmakta, ses çıkararak yürümekte ve en azından ayı spreyi (bildiğiniz biber gazı) taşımakta yarar var.
 
Yorumlarınız için teşekkür ederim. Faaliyet yaptığım yer batı Karadeniz bölgesinde bulunan Çerkeş / Işıkdağı zirvesi ve ormanları. Bölgede daha önce ayı ile karşılaşmalar olmuş ama hiçbiri yaralanma veya ölümle sonuçlanmamış, tabi ne kadar doğru bilgi orası meçhul. Ne olursa olsun vazgeçmeyin demişsiniz fakat ben yaptığım faaliyet den zevk alamazsam o işi yapmam, bundan sonra kesinlikle tek başıma bu tür riskli bölgelerde faaliyet yapmıcam. Silah veya sprey taşımak, ve bunları lazım olduğunda doğru şekilde o adrenalin ile kullanabilmek ayrı bi mesele, ayıya ne kadar etki eder orasıda ayrı bi konu, ama benim düşüncelerim bunlar :)
 
İnsanın başına kaza ya da benzeri bir durum gelmedikçe doğa heyecan aranacak en son yerdir. Doğadayken çoğumuz ayı korkusu yaşarız ancak kurt ve domuz ayıya nazaran çok daha tehlikeli olabilecek hayvanlardır. Özellikle de sürü halinde olduklarında allah yardım etsin.
 
Bu yaz tek başıma trans kaçkar yaptım, naletleme geçidini değil başka daha uzun ve pek kullanılmayan bir rotayı takip ettim. 2 gün sürdü rota, 1 gece çadırda kaldım. Rota üzerinde çok fazla ayı, kurt ve dağ keçisi izleri gördüm. Ayı izleri ve pislikleri tazeydi. Hem oranın yerlilerinden, hem de yolda karşılaştığım birisinden ayılar hakkında şunları öğrendim:

Doğu karadeniz de insana saldıran ayı yok, ot ayısı olmuşlar deniyor. Arada sırada 1-2 senede bir yukarı saldıkları öküzlerden birisini yedikleri oluyormuş, ancak insana ilişmezlermiş. Erzurum tarafının ayıları saldırganmış. Benim rotamda yavrusu olan bir ayı olduğunu, karşıma çıkarsa kaçmamam gerektiğini söylediler. Eğer seni görürse zaten uzaklaşır, dağın öbür yamacına geçer korkma dediler. Bir de ayı yukarıdan sizi görürse taş yuvarlarmış gelme buraya diye haber verirmiş, o tarafa gitme dediler. Gece çadırda öyle korkarak değil de, tedirgin yattım diyebilirim. Arada kurt ulumaları vardı.

Yaralı ayı insana saldırırmış, bir de yavrusu olan ayı koruma iç güdüsüyle, ama tabii bu anlattıklarım yaz mevsimi için geçerli, kışın avın az olduğu zamanlarda kurtlar ve ayıların insanı av olarak görebileceğini düşünüyorum.
 
Konuyu hortlatıyorum. 2018 yazında Sinop'un Ayancık ilçesinde ayı saldırısında ihtiyar bir amcamız vefat etti. Haber nette de rahatlıkla bulunabilir. Olayın yaşandığı tarihte beş arkadaş kamptaydık ve olay yerinden kuş uçuşu 24 km uzaktaydık. Millî Parklarda görevli tanıdıklarımızdan dinlediğimize göre hayvan zaten takip altında imiş. Rahmetli amca, eşeği ile hayvanın peşine gitmiş. Hayvan da son çare saldırmış. Özetle hayvan saldırmaz diye bir şey yok. Bu amcamızın ailesi bu yazdıklarımı okuyacak olsa güceneceklerdir ancak gerçek şu ki hayvanların ilk tercihi insanlardan uzak durmak, denk geldiklerinde ise kaçmaktır.
 
Son düzenleme:
Geçen sene dilberdüzündeydim, kamp alanını bilenleriniz vardır. Oradakilerle konuştum, daha önce bahsettiğim ayı arada kamp alanının etrafında geziniyormuş, görenler olmuş. Kampçıların çöplerine veya çadırda bıraktıkları yiyeceklere geliyormuş. Birisi anlattı, bal bırakmış çadırda kapalı kutuda, akşam çadıra geldiklerinde bakmışlar ki çadır dağınık, hayvan bak kabını tertemiz etmiş. Tek bir damla dahi bırakmamış.
Bir de çocukların oynadıkları torpiller vardır bakkallarda satılır bilirsiniz, onlardan alın yanınıza, gece korkarsanız falan yakın çadırdan dışarı sallayın 1-2 tane barut kokusundan korkar kaçarlar dediler. Bütün bakkallarda torpil satılıyordu köylerde.
Bence en doğrusu tek başına çıkmamak faaliyetlere, sadece hayvan saldırısı değil, düştün ayağını kırdın napacaksın.
 
Bu yaz Kurtkuyusu'na (Merkez/Sinop) yakın bir yerde kardeşimle üç gün kamp yapalım dedik. Son gecemiz, sabah kahvaltıyı yapıp toplanacağız. Öyle çok tenha bir yerde de değiliz. Yaklaşık 3 km ötede birkaç tane ev var. Çadırları kurduğumuz yerin birkaç metre ardı orman, önümüz deniz ve kumsala mesafemiz hepi topu 200 m, fazlası yoktur. Kumsalla bizim çadırların arasında pek kullanılmayan toprak bir yol var. Gün içerisinde toplasan 10 kişi geçmez, en azından hafta içi öyle. Saat 01.00 civarı, ateşi yakmışız ve bir güzel kurulmuşuz. Anlayacağınız keyfimiz yerinde. Hafif hafif uyku bastırıyor, ara ara gidiyorum.

Bir vakit öyle bir nara koptu ki yerimden fırladım. Kardeşim de ben de bir anda ayaklandık. Yerlisinden en ufak zarar gelmez ama sağdan, soldan geleni çoktur yazın Sinop'un. Mertçe söylemek gerekirse arabamdan ruhsatlı tüfeğimi eksik etmem. Narayla bir irkildik ama yine de tüfeğe gitmedim. Naranın ardından başkalarına ait olduğunu düşündüğümüz bağırmalar, haykırmalar ve en son silah sesleri ile hengame devam edince yalan yok tüfeğe yapıştım. Seslerden, bağırışlardan hiçbir halt anlamıyoruz; öyle olunca sahiplerinin sarhoş olduğuna hükmettik. Sesler gittikçe yaklaşıyor, aralıklı aralıklı silahlar patlıyor, diğer taraftan da motor sesi eşlik ediyor bunlara.

Biz de bağırmaya, yerimizi bildirmeye başladık nitekim aklımıza gelen ilk şey bu vatandaşların sağa sola ateş ediyor olduklarıydı. Kör kurşuna gelmek istemedik açıkçası. O ara kumsalla çadırlarımızın arasında kalan yola uzaktan bir aracın ışıkları vurmaya başladı, ben de yola doğru gidip kendimi göstermek istedim. Biradere ateşin ışığından çıkıp kendini göstermemesini tembihledim. Aklım sıra başıma bir şey gelirse geride beni kurtaracak birini bırakıyorum. Bu tarz durumlarda farklı çalışıyor kafa; bir yandan senaryoları yazıyor, diğer yandan oynayabiliyorsun. Benimki de tam o hesap.

O ara yanımdan bir karartı geçer gibi oldu. Arabanın olduğu tarafı bıraktım, karartı gördüğümü sandığım tarafa bakıyorum ama bir yandan da emin olamıyorum. Acaba cidden bir şey geçti mi? Hani yatağın altında bir halt var mı diye karanlıkta korkuya kapılırsın ya işte ben içine o korku düştükten sonra yatağın altını görmeden uyuyamayanlardan oldum her zaman. Alelacele takozu söküp tüfeğe birkaç tek kurşun daha sürdüm. Karartının geçtiğini sandığım tarafı incelemeye başladım. Ancak hiçbir şey yok. Elimde fener falan da yok, kardeşime fenerleri alıp yanıma gelmesini söyledim.

O arada ışığını gördüğüm araba geldi, yolun kenarında durdu. İçinden üç kişi indi ama epey sarhoşlar, bizim ateşe doğru geldiler. Benim elimde tüfek, bunlardan birinin elinde yine tüfek, diğerinin belinde resmen görünsün diye kabzasını dışarıda bıraktığı tabanca... Selam faslını geçtik geçmedik derken bunlar döküldü. İrice bir domuz görmüşler, hayvana ateş etmişler. Tüfekli olan gayet emin hayvanı vurduğuna. Bir de bitirim ağzıyla konuşuyorlar ki mevzu tahammülfersa bir hâl aldı iyice. Az biraz daha kalsalar biliyorum gireceğiz birbirimize. Hayvanın peşine gitmeyin, sıkıntı olmasın gece gece demeye getiriyorum. O ara diğerlerine nispeten kafası basan üçüncü arkadaş "Hayvanı değil, arkadaşımızı arıyoruz." demez mi?

Anlatmalarına göre bu dangalaklar içerlerken yanlarına domuz inmiş. Sonra ver etmişler hayvana mermiyi. Sen vurdun, ben vurdum derken bahse tutuşuyorlar. Sonra muhtemelen aralarında en sarhoş olduğuna kanaat getirdiğim eleman dalıyor hayvanın koştuğunu düşündükleri yöne doğru, hem de dosdoğru ormana. Gidiş o gidiş. Bir iki arıyorlar yok. Bağırıyor, çağırıyorlar ama tepki de alamıyorlar. Telefonlar da çekmiyor, kimseyi arayamazsın. Muhtemelen çekse de aramayacaklardı çünkü her şeyleri kabahatli. Aslı varsa yardım edeyim diye geçiriyorum içimden ama hiç güven telkin etmiyorlar. Çaresizlik, bunlardan birinin üzerine öyle bir oturdu ki herifin sesi zor çıkıyor. Hâline aldanıp beraber arayalım teklifinde bulundum.

Bu tarz bir durumdaki insan normalde bu teklife balıklama atlarken bunlar aksine rahatsız oldu. Hâliyle ben de kendi payıma iyice endişelendim. Bunlar usul usul arabalarına binip geldikleri yönün aksine doğru gittiler. Kaldık biraderle baş başa. Kafamda türlü senaryo dönüyor. Domuz olayı yalan, kesin arkadaşlarını vurdular. Muhtemelen de o sessiz, az biraz da ayık olan vurdu. Biradere açıyorum endişelerimi, o da aynı psikolojide. Kurup kurup bozuyoruz, zerre keyfimiz kalmadı. Yaklaşık bir saat böyle gelgitlerimiz oldu. Sonra toplanmaya karar verdik. Gider polise, jandarmaya anlatırız; en fazla onlar taşkalaya alır bizi dedik. Plakalarını da attım hafızaya. Polis ya da jandarma... İlk hangisi denk gelirse vereceğim, kafaya koydum.

Eşyaları hızlıca toplayıp arabaya teptik. Aslında toplamadık, sadece teptik. Ateşi de iyice söndürüp atladık arabaya. Kamp kurduğumuz yerden 500 metre ileri gittik gitmedik yolun kenarında cidden irice bir domuz dizlerinin üstüne çökmüş; kalmakla gitmek arasında karar verememiş, bekliyor ve sol tarafında omuzuna yakın bir yerde kan var. Bir ara hayvan ok gibi yolun diğer tarafına atladı. Bizim dangalakların ateş ettiği hayvan bu olsa gerek ve muhtemelen hayvana saçma falan atmışlardı. Tek kurşun ya da tabanca mermisi olsa hayvan o çevikliği sergileyemezdi, ölmüş olurdu hatta.

Hayvan canlı, gözümüzle de gördük kaçtığını. Dangalaklar doğruyu söylemiş olabilirlerdi. Ama arkadaşları ne olmuştu acaba? Polise gitsek mi gitmesek mi sürünceme de kaldık. Aramızda bunu tartışıyoruz bir yandan da devam ediyoruz şehre doğru gitmeye. Abalı Kavşağı denen yeri biraz geçtik ki ne görelim? Yolun kenarında ağaç yüklü kamyonlardan birine araba çarpmış. Ambulans falan ne varsa çağırmışlar. Acaba derken bir baktım plaka bizim serserilerinki. Arabanın ön tarafı yoktu resmen. Araba dediğim de, eskiler bilir, Marea. Kesinlikle hakir gördüğümden değil, güvenli bir araç olmadığını bildiğimden. Az ileride kenara yaklaştım, ya içimdeki son kurdu da öldüreceğim ya da polise gideceğim. İyi kötü de bir kalabalık var gecenin o vaktinde. Araçta kaç kişi vardı? Onu öğrenmenin peşindeyim. Çok sürmedi, öğrendim. Gürültüye çıkmış millet. Beş kişi çıkarmışlar araçtan, ikisi ağır. Arabadan inmeyen biradere söyledim. "Arkadaşlarını bulsalar dört eder, beşinci kim ki?" sorusuyla kontraya kalktı. Bu saatten sonra beşinci umurumda olmaz edasıyla doğru evin yolunu tuttum.

Uzun uzun yazdım, affınıza sığınıyorum. Lakin ilâhi adaletin tecelli ettiği ve baştan sona, kelimesi kelimesine yaşadığım, son derece anlam yüklediğim bir olaydır. Kimsenin canına bir şey gelsin istemem, gelmesin de zaten. Kimse de kendinden aciz olanla uğraşmasın. Belki her zaman bu kadar hızlı bulmaz ama o adalet muhakkak yerini bulur. Pek batıl itikatlarım yoktur. Ancak zaman zaman görüyorum ki cennet de cehennem de burada.
 
Son düzenleme:
Geri
Üst